Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine
17/03/2020
|
5 mins to read
|
Share article
Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine
İnsan mutluluğunun iki temel düşmanı hakkında bir şeyler söyleyeceksek eğer bir insan ne kadar kendi kendisine yeterse,başka insanlara da o denli daha az gereksinim duyacaktır. Haddizatında başka insanlara da o kadar az tahammül edebilecektir.
Yüksek bir zihin düzeyinin bir insanı toplum dışına itebilmesinin nedeni budur. Doğrudur, eğer zihnin niteliği niceliklerle telafi edilebilseydi, bu insanların büyük dünyasında bile yaşama zahmetine değerdi; fakat şükür ki yüz tane ahmak bir araya gelse bir tane akıllı etmez. Ancak yelpazenin diğer ucunda duran insan ihtiyacın ani sancılarından kurtulur kurtulmaz,her ne pahasına olursa olsun eğlenmeye ve topluluğa karışmaya can atar ve bizatihi kendisi en ziyade uzak durmaya çalıştığı şey haline gelir. Çünkü herkesin kendi yeterlilikleriyle karşı karşıya bırakıldığı yalnızlıkta, bir insanın kendine sahip olduğu şey gün ışığında çıkar; allı pullu esvaplarının içerisinde budala sefil kişiliğinin yükü altında inim inim inler ki bu asla üzerinden şenlendirici düşünceleriyle tenha yerleri gözler.
Sıradan insanlar sadece zamanlarını nasıl harcayacaklarını düşünürler; herhangi bir yeteneğe sahip insan zamanını nasıl kullanılacağıyla meşgul olur. İnsanın içindekini dışarıdakine feda etmesi, sükunetinin, boş vaktinin ve bağımsızlığının bütününü yahut büyük bölümünü, makam mevki, şan şöhret, unvan ve ihtişam için kurban etmesi muazzam bir budalalık örneğidir. Yani mutluluk kendi kendine yetebiliyor olmak mıdır ? Çok bilgelikte çok keder var; ve bilgisini arttıran kederini arttırır.
Bir insan ancak kendi düşüncelerinin kaynağı kuruduğu zaman okumalıdır, ki çoğu zaman en iyi kafaların durumu bu merkezdedir. Okurken bir başka kimse bizim için düşünür: Biz sadece onun zihin sürecini takip etmekle yetiniriz düşünme işinin büyük bölümü zaten bizim için bitirilmiştir. Dolayısıyla öyle olur ki çok fazla okuyan ve arada düşünmeksizin, eğlence yahut meşgale ile kendisini eğlendiren kimse, yavaş yavaş kendi kendine düşünme yeteneğini kaybeder. Tıpkı at üstünden inmeyen bir adamın sonunda yürümeyi unutması gibi. Birçok eğitimli insanın durumu bundan pek farklı değildir: Okumak onları ahmaklaştırır. Kağıt üzerine dökülen düşüncelerin kumsaldaki ayak izlerinden farklı olmadığı sonucuna varılabilir: Adamın yürüdüğü yolu görürsünüz, fakat yolda ne gördüğünü bilmek için onun gözlerine ihtiyaç duyarsınız.